Süleymaniye Camii

Bu mübarek günde size en sevdiğim camiyi anlatmak istiyorum. İstanbul’ da yaşıyorsanız mutlaka gitmelisiniz eğer buraya yolunuz düşerse görmeden gitmeyin derim..

Mimar Sinan’ ın kalfalık eserim dediği, İstanbul’ un üçüncü tepesinde bulunur Süleymaniye Camii..

Osmanlı Devleti, 1494′ te Trabzon’ da doğan 10.padişahı I. Süleyman’ ın 46 yıllık hükümdarlığında bugünkü ülkemiz topraklarına kıyasla 20 katı büyüklüğe ulaşmıştır. Büyük devlet ve hukuk adamlığı dolayısıyla sonraları Kanuni diye anılacak olan Sultan Süleyman, ömrünün 10 yılını seferlerde geçirmiş ve sadece ülkemizde değil dünya tarihine mal olmuş önemli bir şahsiyet olarak halen hatırlanmaktadır. Tarihi kaynaklara göre bu caminin inşası 1550 yılında başladı ve 1557′ de sona erdi. Temel atma töreninde mihrabın olduğu yere ilk taşı dönemin önemli alimi Şeyhulislam Ebussuud Efendi yerleştirdi. Kanuni Sultan Süleyman, cami inşasının bitmesinden sonra kendi sanat eseri olan bu caminin açılması için anahtarı Mimar Sinan’ a vererek kendisini onurlandırmak istedi. O da geleneğe bağlı olarak Allah C.C ‘ ın “Ya Fettah” ismini zikrederek kapıyı açtı.

Caminin dışında dikkati çeken en önemli unsurlar minarelerdir. Minarelerin adedi kimilerine göre Kanuni’nin İstanbul’un fethedilmesi sonrası 4.padişah olduğunu, 10 şerefesi de Osmanlı’ nın 10.padişahı olduğunu simgeler.

 

Süleymaniye Camii Türkiye’ nin önemli bir tarihi değeridir. Caminin etrafı da bu caminin adıyla anılır ve külliyenin toplam alanı 70.000 m2’den fazladır. Osmanlı geleneğinde büyük camiler yalnızca ibadete ayrılmış mekanlar olmayıp, etrafında her zaman sosyal hizmetler veren yapılar ve kurumlar bulunmuştur. Burada da U şeklindeki ana ibadet alanı külliyenin merkezinde yer alır. Külliye medreseler, (Dar-ul Kurra, Dar-ul Hadis, tıp medresesi, sıbyan mektebi ve evvel, sani, salis ve rabi adıyla anılan dört seviyede bir üniversite), yolcular için kervansaray, şifahane, tabhane, imaret, hamam, kütüphane ve türbelerden oluşur. Caminin kıble yönündeki haziresinde Kanuni ve eşi Hürrem Sultan’ ın türbeleri bulunur. Caminin Haliç’ e bakan dış duvarlarından dışarı inip sola dönünce Mimar Sinan’ ın türbesini görmek mümkündür.

Süleymaniye’ de defnedilmiş önemli şahsiyetlerden bazıları: Kanuni Sultan Süleyman, eşi Haseki Hürrem Sultan, kızları Mihrimah Sultan, Osmanlı padişahlarından II. Süleyman ve II. Ahmet, Sadrazam Mehmet Emin Ali Paşa, ülkemiz ilim ve irfan dünyasından Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Tekirdağlı Mustafa Fevzi Efendi, Kastamonulu Hasan Hilmi Efendi, Mehmet Zahit Kotku ve son dönemlerde defnedilen 8.Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ ın annesi Hafize Özal ve abisi Yusuf Bozkurt Özal, Hürrem Sultan’ ın türbesi Mimar Sinan tarafından 1558′ de, Kanuni Sultan Süleyman’ ın türbesi de 1566′ da Zigetvar Seferi’nde vefatından sonra yine Sinan tarafından yapıldı. Kanuni’nin türbesinin giriş kapısının üzerindeki pencerelerin hemen üzerinde İstanbul’ da 5 noktada bulunan Hacerulesved parçasından birini de görmek mümkündür.

Hepsi efsane halinde günümüze ulaşan ve doğrulu tartışılan hikayeler olsa da birden çok öyküsü var Süleymaniye Camisi’nin.

Kanuni Sultan Süleyman tarafından imparatorluğun gücünü ve görkemini göstermek adına inşa ettirildi. Camii ve külliyesi 7 senede bitirildi. Ancak 7 yıllık bu uzun süre Kanuni’nin canını sıkmıştı. Sinan’ın yapıyı neden bir türlü açmadığını anlamamıştı. O sırada her taraftan da dedikodular yağmaya başladı Sultan’a.

Kanuni durumu kendi gözleriyle görmek için bir ikindi vakti Süleymaniye’ye gitti. Muhteşem yapının içine girdiğinde Sinan tam da söylendiği gibi caminin ortasında oturmuş nargilesini tüttürmekteydi.

Sultan gözlerine inanamadı. Tok sesiyle ve bütün haşmetiyle ” Bu ne iştir Mimarbaşı?” diye haykırdı. Oysa Mimar Sinan’ın içtiği nargilede tömbeki yoktu. İçtiği sadece suydu.

Usta Mimar, nargilenin fokurtularını dinleyerek caminin akustiğini ölçmeye çalışıyordu. Mihraptaki imamın sesini, aynı oranda bütün camiye nasıl ulaştıracağını hesaplıyordu.

Bunun için Anadolu’nun değişik köşelerinden 65 tane dev turşu küpü getirtti. Bu küpleri içleri boş, ağızları dışarıya gelecek şekilde kubbenin eteklerine dizdirdi.

Amacına ulaşmıştı Mimarbaşı. Sesi, yüzlerce metrekarelik mekanın her köşesine, en iyi şekilde yaymayı başarmıştı. Kanuni’de , Sinan’ın niyetini anlamış, ustasını hemen bağışlamıştı.

Mimar Sinan yapının içine bir de hava koridoru inşa etti. Elektriğin henüz bulunmadığı o yıllarda, Süleymaniye 275 dev kandille aydınlatılıyordu.
Sinan, bu kandillerden çıkan is camiye zarar vermesin ve cemaati rahatsız etmesin diye orta kapının üzerine küçük bir odacık yaptırdı.
Binanın değişik köşelerine açtığı oyuklardan giren islerin bu odada toplanmasını sağladı. Şaşırdınız değil mi? Durun, daha bitmedi…
Ve adına da İs Odası denilen bu bölmenin içine özel bir nemlendirme sistemi kurdu Sinan. Odada toplanan islerden, dönemin en kaliteli mürekkebini damıttı.

Süleymaniye’nin duvarlarında gördüğünüz o muhteşem kalem işleri, yazılar, süslemeler, caminin kandillerinden çıkan isten damıtılan o mürekkeple yapıldı.

Bütün bunlar günümüzden 458 yıl öncesinin bilimiyle, teknolojisiyle yapıldı. Son bir şifre daha var. Hani oyuklar var ya isin bir odada toplanmasını sağlayan, hava akımını içeri alan dışarıya çıkıp o iki oyuktan içeriye baktığınızda, birinden caminin içindeki Allah, diğerinden ise Muhammed yazılı dev levhaları görürsünüz.

Ayrıca Süleymaniye’nin hangi köşesini, hangi duvarını, hangi açısını ölçerseniz ölçün, sayısal olarak karşınıza Allah kelimesinin ve katlarının çıktığını görürsünüz.

 

 

indir

 

 

 

44645127

 

 

 

Kaynakça

http://www.sabah.com.tr/kultur_sanat/2015/01/03/suleymaniye-camisinin-bilinmeyen-hikayesi