Sarah Jio
Uzun zamandır blog açmak istiyordum,kısmet bugüneymiş. Bu düşüncemi eşime söylediğimde beni çok yüreklendirdi, teşekkür ederim beni desteklediği için. İlk yazım olduğu için hatalarımı affedin lütfen…
Size tamamen tesadüfen tanıştığım bir yazardan bahsetmek istiyorum kendisi Sarah Jio.. Son zamanlarda beni en çok etkileyen yazar desem yeridir. Kitabı elinize aldığınızda bırakamıyorsunuz, kopmak mümkün değil.. İlk olarak Son Kamelya (The Last Camellia) isimli kitabını okudum, çok etkilendim. Yazarın türkçeye çevrilmiş dört kitabı bulunuyor. Üç kitabını okudum, dördüncü de elimde fakat hemen bitmesini istemediğim için okumuyorum. Sarah Jio, okuduğum üç kitabında da geçmiş ile günümüz arasında sıkışan içinde aşk olan hikayelerden bahsediyor.
Kitaplar hakkında bilginiz olabilmesi için arka kapaklarını sizinle paylaşmak istiyorum. Eğer kendim özetlersem tüm kitabı anlatmaktan korkuyorum. Kendi okuduğum sıraya göre yazdım eğer olur da okumak isterseniz tercih size kalmış.. En sondaki kitabı henüz bende okumadım kendimi çok zor tuttuğuma emin olabilirsiniz 🙂
Son Kamelya ; Gizemin, tarihin ve aşkın muhteşem karışımı…
“Önce küçük bir tohum düşer kalbin odasına, sonra aşkla yeşerir. Kulak verin, umudun sesini duyabiliyor musunuz?
1940’lı yılların Amerikası’nda bir fırıncının kızı olan Flora Lewis, un kokulu hayatının bir gün çok farklı yöne sürükleneceğini bilmiyordur. Genç kız bir yandan yaşlı anne babasına yardım ederken, öte yandan botanik bahçesinde bitkilerin ve çiçeklerin gizemli dünyasıyla uğraşmaktadır. Ta ki kendini uluslararası çiçek hırsızlığı zincirinin tam ortasında bulana kadar… Yapacağı iş çok basittir; İngiltere kırsalındaki Livingston Köşkü’ne gidip Middlebury Pembesi olarak bilinen ender bir kamelya türünü bulup haber vermek. Köşke dört öksüz çocuğa dadı olarak sızan Flora, içinde imkansız bir aşkın tohumlarını büyütürken, ne tür bir belaya bulaştığını acı bir şekilde öğrenecektir.
Tam elli sene sonra bahçe tasarımıyla uğraşan Addison Sinclair, eşiyle birlikte Livingston Köşkü’ne gelir. Geçmişindeki hayaletten kurtulmaya çalışan Addison, aslında burada çok daha sancılı bir gizemin içine düşer. Bunu çözmeye çalıştıkça dillere destan kamelya bahçesinin kanla sulandığı gerçeğine de adım adım yaklaşacaktır… “
Mart Menekşeleri ; Aşk, tarih ve gizem…
“Bir kadının yüreği sırlarla dolu bir denizdir…
Gerçek aşkı yaşadığına inanan ünlü yazar Emily Wilson, kocasının başka bir kadını ona tercih ettğini öğrenince, hayal kırıklığına uğrar. Tüm bu olanlara rağmen yine de tek bir damla gözyaşı dökmez.
Büyük yengesi Bee, Mart ayını Bainbridge Adası’nda geçirmesi için onu davet eder. Emily ruhunda açılan yaraların iyileşmesi umuduyla, bu teklifi kabul eder.
Adanın mistik havasıyla huzuru yaklamaya çalışan Emily, 1943 yılında yazılmış kırmızı kadife kaplı bir günlük bulur. Bu günlük onu geçmişin tozlu sayfalarına hapsolan gerçek bir aşk hikayesine ve altmış yıllık bir aile sırrına götürecektir…”
Böğürtlen Kışı ; Aşkın, kaybın, entrikaların ve affetmenin muhteşem keyfi…
“Kalbinizin derinliklerine işlenen acıyı, tek kelimeyle nasıl dile getirirsiniz?..
Canım Daniel’ım,
Kaybolduğun gün dünyam sona erdi, canım oğlum. Seni her kim alıp götürdüyse, seninle birlikte kalbimi, hayatımı da çaldı. Ben senin gülümsediğini görmek, kahkahalarını duymak, mutluluğunu paylaşmak için yaşıyordum…
Vera Ray 1933 yılının o karlı mayıs akşamında üç yaşındaki oğlu Daniel’ı son kez öptüğünü bilmiyordur. Her ne kadar oğlunu yalnız bırakma düşüncesinden nefret etse de hayatlarını devam ettirmek için çalışmak zorundadır. Tek avuntusu, gün ağardığında küçücük oğluna sarılacak olmasıdır. Ancak Vera geri döndüğünde karşılaştığı manzara, Daniel’in boş yatağıdır. Bir de karlar içine gömülmüş olan oyuncak ayısı…
Seksen sene sonra Seattle yine mayıs ayında karlar altındadır. Köklü bir gazetede muhabir olan Claire Aldridge, bu doğaüstü olayı haber yapacaktır. Araştırmalarına devam eden Claire, küçük çocuğun bu zamana kadar sonuçlanmamış kaçırılma davasıyla karşılaşır. Evlat kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi bilen Claire, bu olayı çözmeye karar verir. Ancak çözdüğü her düğümün, onu Vera ile olan bağlantısına yaklaştırdığından habersizdir…”
Yağmur Sonrası ; Macera, gizem, aşk ve acının muhteşem karışımı…
“Umut tükenmiş gibi görünse de ikinci şans her zaman vardır.. Ya yoksa?..
Anne Calloway ne kadar çabalasa da yetmiş yıldır peşinden gelen anıları bir türlü aklından silemiyordur. Bora Bora Adası’ndan adına gelen gizemli bir mektup ise adeta kapanan yarasını yeniden açar.
1942 yazında, II. Dünya Savaşı’nın en hararetli zamanında Bora Bora Adası’nda görev almak için orduya hemşire olarak atanan Anne, genç, güzel ve nişanlı bir kadındır. Ancak orada hiç hesap etmediği bir durumla karşılaşır. Aşk… Kalbini tutkuyla dolduran, yakışıklı asker Westry Green’e karşı koyamaz. Kısa sürede aşkları, adadaki amber çiçekleri gibi filizlenirken, sazdan çatısı olan bir bungalovun altında gizli bir dünyayı paylaşırlar. Ta ki bir gece tüyler ürperten bir cinayete şahit olana kadar… Savaş rüzgarıyla ayrı yerlere savrulan çift, bir daha asla bir araya gelemez. Peki Anne, onca sene sonra çıkagelen mektubun izinden gidip taşıdığı vicdan azabını sonlandırabilecek midir?.. “
2 Yorum
Derya Şinikoğlu
Teşekkür ederim…
M. Eray Şinikoğlu
Hayrlı olsun …